Güzel Sözler
Mobil uygulaması yayında
Ücretsiz

Yusuf Akçura Sözleri

Sayfa İçeriği: Yusuf Akçura Sözleri, En Güzel Yusuf Akçura Sözleri Yusuf Akçura Sözleri Etkileyici, Yusuf Akçura Özlü Sözleri, Yusuf Akçura Sözleri 2019, Yusuf Akçura Sözleri Facebook, Yusuf Akçura Sözleri Twitter

1800 ve 1900'lü yıllarda yaşamış olan, Türkçülük akımı ile alakalı önemli çalışmalara imzasını bırakmış Rusya doğumlu Türk asıllı Yusuf Akçura Sözlerini derledik. Facebook, İnstagram gibi hesaplarınızdan En Güzel Yusuf Akçura Sözlerini paylaşımda bulunabilirsiniz.

Yusuf Akçura Sözleri

Editörün Seçimi: Yaratılış hikayedir, Adem'den gelme hikayedir, hikaye. (Yusuf Akçura)


“Bir taraftan biz, yani okumuş tabaka, halk arasında malumat toplayarak, elimizden gelen hizmette bulunurduk; diğer taraftan halk bizim ara­mıza girip malûmat verir ve dertlerini, dileklerini anlatırdı. Böy­lece çalışan halk ile, halk için çalışanlar arasında, dostluk, kardeşlik bağları bağlanırdı; hep birden milletimizin kurtulmasına, yükselmesine uğraşır olurduk.”


Osmanlı Devleti'nin menfaatı, bütün Müslüman ve Türklerin menfaatlarına aykırı değildir. Zira, tebaası olan Müslümanlar ve Türkler onun kuvvetlenmesiyle kuvvetlenmiş demek olduğu gibi, diğer Müslüman ve Türkler de, kuvvetli bir destek bulmuş olur.


Tarih mücerret bir ilim değildir. Tarih hayat içindir; Tarih milletlerin, kavimlerin varlıklarını muhafaza etmek, kuvvetlerini inkişaf ettirmek içindir. / Yusuf Akçura


Tek çıkar yol ulusçuluktur.


Islahat, otonomi, hatta istiklal, gerçek kuvvetlerin derecelerini, münasebetlerini değiştirecek değil, bunun için ıslahattan çok şeyler bekleyen genç Araplar, meşrutiyetten çok şey bekleyen Genç Türklere benziyorlar.


Ne zaman Türkler içerde ve dışarda şahsen yükselirler, kuvvetlenirler, maddeten ve manen, fikren ve ilmen kudret ve servet sahibi olurlarsa, gitgide bu Türk devleti de o feyizlerin meyvelerini görmeğe, toplamağa başlar.


Fakat İslam'ın menfaatı, Osmanlı Devleti'nin ve Türklüğün menfaatlarına tamamen uymaz. Zira, İslamın kuvvet kazanması, Osmanlı tebaasından bir kısmının (gayrimüslim olanların) sonunda kaybını ve bu cihetle Osmanlı Devleti'nin günümüzdeki topluluğundaki bir parçanın yok olmasını mucip olacağı gibi, Türklüğün müslim ve gayrimüslim anlaşmazlığıyle bölünmesine ve binaenaleyh kuvvetsizlenmesine sebep olur.


Yukarıdaki mütalaalardan şu neticeler çıkıyor: Osmanlı Milleti yaratılması, Osmanlı Devleti için faydalara sahipse de, gayr-ı kabil-i tatbiktir. Müslümanların veya Türklerin birleşmesine yönelik siyasetler, Osmanlı Devleti hakkında eşit denilebilecek menfaat ve mahzurlar ihtiva etmektedir. Tatbikleri cihetine gelince, kolaylık ve zorluk yine aynı derecede denilebilir.


İslamlık ve Türklük siyasetlerinden hangisi yürütülmelidir?


Hala her Müslüman, Türk veya İranlıyim demekten evvel "Elhamdülillah Müslümanım!.." diyor.


Sizlersiniz ey kavm-i Macar bizlere ihvan:
Ecdadımız müştereken menşei Turan...
Bir dindeyiz biz hepimiz hakperestan;
Mümkün mü bizi ayırsın İncil ve Kur'an?


Rumeli'nin Müslümanlarını muhafazaya muktedir değil iken Hindistan'ınkileri etkilemeye kalkışmak en çoşkun bir hayale sığmaz düş azmalarındandır...


Garip bir tasarı, hiçbir zaman gerçekleşmiş
olmadığı gibi girişime bile değer görülmedi. Ham bir
hayalden ibarettir.


Zannımca artık Osmanlı milleti meydana getirmekle uğraşmak boş bir yorgunluktur.


Çağdaş bir devletin en mühim unsuru olan millet, türdeştir: Çoğunlukla aynı lisanla konuşur. Fertlerin ilmi ve fikri seviyesi, hukuki, ahlaki, estetik, hatta siyasi fikir ve hisleri çok farklı değildir. Çağdaş bir devlette millet, aynı kültürün(harsın) mahsulüdür. Bundan dolayı, hiç olmazsa çoğunluğu aynı ideale (mefkureye) tutkundur. Dolayısıyla çağdaş bir devlet, millidir.


Devletin bünyesini veya genel siyasetini eleştirme, tabiatıyla söz konusu olamazdı.


İslam'ın temel kaidelerinden biri, "Din ve millet birdir." düsturuyla ifade olunur. İslam mümin olan kimselerin cinsiyet ve milliyetlerini bitirir, lisanlarını kaldırmaya çalışır, mazilerini, an'anelerini unutturmak ister.


Ben müslüman ve Türküm.


Osmanlı milleti oluşturmak siyaseti ciddi olarak, İkinci Mahmûd zamanında doğdu. Bu padişahın: "Ben tebaamdaki dinler farkını ancak câmi, havra ve kiliselere girdikleri zaman görmek isterim..."


Ben Osmanlı ve Müslüman bir Türk'üm. Binaenaleyh Osmanlı Devleti, İslâmiyet ve bütün Türkler menfaatine hizmet etmek istiyorum.


Yıldız İmparatorluk Sarayı, hocalar, imamlar, seyyidler, şerifler ile doldu. Bazı mülki memuriyetlere sarıklılar tayin edilir oldu.


‘’Tam muvaffakiyet halinde, Doğu’nun ahalisi Avrupalıların kul ve kölesi olacaktı; Avrupa’ya Doğu’yu, İslami Doğu’yu ruhsuz bir ceset halinde getirecek, istediği gibi kullanacaktı. Bağımsız geçim vasıtaları olmayan insanlar, rızklarını dağıtan kimselerin her türlü emel ve fikirlerine boyun eğmeye, tam itaatle itaat etmeye mecburdurlar. Aç insanlar, yumuşak hamur gibi istenilen şekil ve kıyafete sokulabilir…’’


"Tamamıyla kaniim ki,ben şiirde bir maksad-ı hayat arayanlardanım;şiiri bir hayal oyuncağı sayanlara iştirak edemem."


"En güzel yüz bize çirkin,biz severiz:Türk yüzü.
En iyi öz bize fena,biz isteriz:Türk özü.
Milletimiz alkışlarız,anıldıkça "Türk" sözü.
Biz Türkleriz,biz bu kanla,biz bu adla yaşarız!"


Genellikle Türklerin millî psikolojisini inceledik,iddiasinda bulunanlar,bu kavmin fikriyattan çok fiiliyata değer verdiğini söylerler... Bu hüküm pek de hatalı olmasa gerek:Gerçekten Türklerin teori ve düşünme ile uğraşıp yorulmaktansa,başkalarının teorik düşüncelerinden çıkan pratik sonuçları uygulama ile işi kolaylaştırmayı seçtiklerini gösteren tarihî olaylar pek çoktur...


Ey zengin tüccar efendi! Senin malını, canını,hanının taş duvarları değil, mağazanın koca demir kapı ve kilitleri değil,asla değil, o Mehmetçiğin demir bedeni, çelik ruhu hıfzediyor (koruyor)... Bunu iyi bil ve hiç hatırından çıkarma!


İstanbul, tıpkı çok güzel ve despot kadınlar gibi içinde yaşayanları tamamen kendisine bağlıyor, kendinden başka bir şeyle iştigale müsaade etmiyor.


Avrupa sermayesi yerlileri soyup soğana çevirerek sanatsız, sermayesiz, yersiz yurtsuz bırakmak gayesine tamamen ermek istiyor; çünkü bu halde yerliler, ucuz ucuz, ancak boğaz tokluğuna çalıştırılabilen bir nevi iş hayvanı olacaktır.


Bana öyle geliyor ki, Türk Ocakları böyle yanarsa, onun ateşinde dövülüp tavlanan Türk gençliğinin iradesi ve karakteri, Demirci bozkurdun yaptığı kılıçların çelikliği kadar sert ve sağlam olur ve o zaman bu Türk gençlerinin ferdi iradesi, muhitin tesirlerine galebe eder.


''Ey koca Türk, durumu beğenmedin, hoş görmedin, memleketini terk eyledin, değil mi? Maksadın hayır ise, yürü, git Mısır'a, Amerika'ya, İngiltere'ye, Fransa'ya nereye istersen git. Fakat her gittiğin yerde bir meslek, bir meziyet, bir irfan sahibi olmağa çalış.''


Müslüman dünyası, bu dünya içinde yer alan Türk ve Tatarlar, kısa zamanda adettekinden fazla çalışıp, Hristiyan dünyası aralarında kalan uzun arayı azaltmazlarsa, sadece siyasi istiklalleri değil, medeni istiklalleri de tehlikeye girecek.


Buradaki Avrupalılar, Amerikalılar yerli halka aşağı tabakadan, adeta konuşabilen bir hayvan gibi bakıyorlar. Fakat bu onların sadece Suriyelilere nazarı değil, bütün şarklılara, Mısırlılara da, Türklere de, Hintlilere de nazarları hep böyle.


Devletin bünyesini veya genel siyasetini eleştirme, tabiatıyla söz konusu olamazdı.


Yıldız İmparatorluk Sarayı, hocalar, imamlar, seyyidler, şerifler ile doldu. Bazı mülki memuriyetlere sarıklılar tayin edilir oldu.


40 bin Müslümanın 27 mektebi var,onunda sadece 4 tanesi kız çocukları için. Bu mekteplerde 2 bin kadar erkek, beş yüze kadar kız okumaktadır. Hristiyanların 42 erkek mektebi, 25 kız mektebi var. İki din halkının mekteplerini mukayese ettiğimizde aralarında büyük bir nispetsizlik görünmüyor; Müslümanların mektepleri nüfuslarının yarısı kadar.


Niye Müslümanlar kendi dinlerini korumak için, niye Türkler kendi hakimiyetlerini kaybetmemek için, niye Araplar kendi Milli medeniyetlerini muhafaza etmek için Avrupa ve Amerikalıların yaptıklarını yapmıyorlar?


Müslüman dünyası, bu dünya içinde yer alan Türk ve Tatarlar, kısa zamanda adettekinden fazla çalışıp, Hristiyan dünyası aralarında kalan uzun arayı azaltmazlarsa, sadece siyasi istiklalleri değil, medeni istiklalleri de tehlikeye girecek.


Araplar, din-i İslam ile birlikte Araplığı da yaydılar.


"İşte bu halk, Yahudiler, kendilerinden başka hiç kimseye ihtiyaçları olmadan,böyle yeni,medeni bir küçük şehir kurmuşlar, mühendisleri, mimarları, doktorları, muallimleri, idarecileri, koruyucuları, taşçıları, sucuları, hepsi hepsi kendilerinden, para da kendilerinin, kendi bankalarından kendi zenginlerinden alıyorlar. Bunun gibi medeni bir şehir kuran halk, birkaç yıl muayyen bir maksat ile çabaladıktan sonra,niçin bir kaç şehir, bin memleket, bir devlet kurmasınlar ?"


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz