Güzel Sözler
Mobil uygulaması yayında
Ücretsiz

Ahmed Arif Sözleri

Sayfa İçeriği: Ahmed Arif Sözleri, Ahmed Arif Sözleri Twitter, Ahmed Arif Sözleri Onedio, Ahmed Arif Sözleri Kısa, Ahmed Arif Şiirleri, Ahmed Arif Sözleri 2019, Ahmed Arif Sözleri 1000kitap, En Güzel Ahmed Arif Sözleri

1900'lü yıllarda yaşamış olan Diyabakır doğumlu şairlerimizinden biri olan Ahmed Arif Sözlerini derledik. Beğendiğiniz Ahmed Arif Şiirlerini sosyal medya hesaplarınızdan sevdikleriniz ile paylaşabilirsiniz.

Ahmed Arif Sözleri

Editörün Seçimi: Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,

Bilmezler nasıl sevdik,

İki yitik hasret, iki parça can. (Ahmed Arif)


Namus işçisiyim yani yürek işçisi. Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş, ne salkım bir bakış resmin çekeyim, ne kınsız bir rüzgâr mısra dökeyim. Oy sevmişem ben seni. 


Canım Benim, Bilir misin, “canım” dediğimde içimden canımın çıkıp sana doğru koştuğunu duyarım hep.


”Üşürsen soğukları, hastaysan mikropları bana ilet…”


Mağlup mu desem, mahçup mu?
Ama ikisi de değil,
Ben garip, sen güzel, dünya mutlu...
Öyle tuhafım bu akşamüstü.


Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu…


Seviyorum seni çıldırasıya…Ahmet Arif


Seni, anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara,
Seni, anlatabilmek seni,
Namussuza, haldan bilmez,
Kahpe yalana.


Başın pınar, ayakların göl olsun!


Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu. Hani, kurşun sıksan geçmez geceden, anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık. Ve zehir, zıkkım cigaram. Gene bir cehennem var yastığımda, gel artık.


Üzme hiç kendini, ölürüm sonra. Ölmek, hiçbir şey değil. Sen böyle canlı, sıcak, dost, aziz ve en güzeli sevgiliyken ölmek, acı da olsa katlanılır.


Vurulmuşum düşüm, gecelerden kara.Bir hayra yoranım çıkmaz canım alırlar ecelsiz, sığdıramam kitaplara.


Canımın gizlisinde bir can idin ki, kan değil sevdamız akardı geceye, sıktıkça cellat kemendi.


Ve nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı.


Kaç bin yıllık hasretimin koncası, gözlerinden, gözlerinden öperim, bir umudum sende, anlıyor musun? 


Terk etmedi sevdan beni, aç kaldım, susuz kaldım, hayın, karanlıktı gece. Can garip, can suskun, can paramparça. Ve ellerim, kelepçede, tütünsüz uykusuz kaldım, terk etmedi sevdan beni. 


Gitmek, gözlerinde gitmek sürgüne. Yatmak, gözlerinde yatmak zindanı gözlerin hani? 


Sus, kimseler duymasın, duymasın, ölürüm ha. Aymışam yarı gece, seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası. Seni, dişlerinde elma kokusu. Bir daha hangi ana doğurur bizi? 


Düşlerimdeki sensin, İçimin yangınına göz yaşım fayda etmiyor… Gideceğim bütün yollar sana çıkıyor… Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim sensiz boğazımdan geçmiyor. Acıyor içim acıyor canım yandı içim acıyor… Benim içim hiç böyle acımamıştı. Göz yaşlarım kan oldu aktı yüreğime… İçime hançer saplıyorsun delik deşik ettin yüreğimi… Kalp dayanır da beyin ne yapsın buna?


Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha ustaca ve korkusuz yaşarım. Ama bu sefer seni tanımakta gecikmem…


Aslında benim senden hiç kopamayışım, sensiz dünyayı hafif buluşumdur bütün mesele!


Leylim, Nicesin gene? Beyninde mi, yüreğinde mi, başka bir yerinde mi nerendeyse o inat yönünü yaratan dokuları öpmek isterim. Evrende seni özler, seni isterim. Başkaca hiç. Ne taktığım, ne de vurulacağım bir nen yok. Seni. Sade seni.


Ben, senin için, ancak her şeyimi, bütün mevcut kıymet hükümlerini ve canımı feda etmekle belki biraz hafiflemiş olurum. Yine de ödemiş, karşılık vermiş olamam. Bu, hem çok acı hem de şaheser bir ruh hali. Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim, bundandır… Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor, Aksine yüceltiyorsun, İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun.


“Canım Benim,
Bilir misin, 'canım' dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.“


Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile,
Dayan rüsva etme beni.


Dayan kitap ile dayan iş ile. Tırnak ile diş ile umut ile sevda ile düş ile dayan rüsva etme beni. 


“Susmak ve beklemek, müthiş”


“Öylesine hûlya, kutsal ve uzaksın ki… Allah kahretsin beni.”


”Üşürsen soğukları, hastaysan mikropları bana ilet…”


Başın pınar, ayakların göl olsun!Ahmet Arif


Gözlerini öperim. Ama gene yarımım.Ahmet Arif


Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin. Ahmet Arif


Gene bir cehennem var yastığımda, gel artık…Ahmet Arif


Ve nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı.Ahmet Arif


Akşam erken iner mahpusaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.


Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?


Yiğit harmanları, yığınaklar,
Kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
Dize getirilmiş haydutlar,
Hayınlar, amana gelmiş,
Yetim hakkı sorulmuş,
Hesap görülmüş.


Kimselere bir şey demek için değil, kendi susuzluğumuz, yangınlığımız için yazıyoruz.


Unuttum. Korkmayı, sakınmayı. Seni alamazlar benden. Tılsım bu işte. Ayakta, fırtına gibi beni tutan bu.


Benim her şiirimde varsın ve olacaksın. Ama dünyanın en dehşet şiiri bile “sen” olamaz.


Ve dünyamızın kocaman bağrına senin adını, cehennem ateşinden harflerle yazacağım. Dante Alighieri de şaşsın işte!


“Namusluca yaz.” deyişin de bir tuhaf! Sanki hayatımda “namusluca” geçmeyen, yaşanmayan bir an varmış gibi.


Her dilediklerini yapsınlar. İsterlerse sinirlerimi, etlerimi, kemiklerimi, adımı, sanımı, cımbızlarla tek tek alsınlar. Unuttum, korkmayı sakınmayı. Seni alamazlar benden. Tılsım bu işte. Ayakta, fırtına gibi beni tutan bu.


Bu gözler, bir kere bile faka basmadı çığ bekleyen boğazların kıyametini karlı, yumuşacık hıyanetini uçurumların, önceden bilen gözleri. Çaresiz vurulacaktı, buyruk kesindi, gayrı gözlerini kör sürüngenler yüreğini leş kuşları yesindi.


Namus işçisiyim yani yürek işçisi. Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş, ne salkım bir bakış resmin çekeyim, ne kınsız bir rüzgâr mısra dökeyim. Oy sevmişem ben seni.


Mağlup mu desem mahcup mu ama ikisi de değil. Ben garip, sen güzel dünya umutlu öyle bir tuhafım bu akşamüstü sevgilim canavar götürür gibi iki yanım iki süngü…


Kimselere mecbur olmadım, olmam da.
Yiğitliğim ve rivayet olunan
erkekliğim, bundandır... Ama senin
mecburun olmak, beni hiç mi hiç
küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun,
İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun..


Kaderimiz bir tuhafsa, ömrümüzü dolu bir kadeh gibi sindire sindire içemediysek, günahı boynumuza değil.


Seviyorum seni çıldırasıya..


Payı yok, apansız inen akşamdan, Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, seni anlatabilsem seni… Yokluğun, cehennemin öbür adıdır. Üşüyorum, kapama gözlerini.


Seni sevmek, felsefedir kusursuz. İmandır, korkunç sabırlı. İp’in, kurşun’un rağmına, yürür pervasız ve güzel…


Bu gözÎer, bir kere biÎe faka basmadı çığ bekÎeyen boğazÎarın kıyametini karÎı, yumuşacık hıyanetini uçurumÎarın, önceden biÎen gözÎeri. Çaresiz vuruÎacaktı, buyruk kesindi, gayrı gözÎerini kör sürüngenÎer yüreğini Îeş kuşÎarı yesindi.


Beni terk etmedi sevdan beni, aç kaÎdım, susuz kaÎdım, hayın, karanÎıktı gece. Can garip, can suskun, can paramparça. Ve ellerim, keÎepçede, tütünsüz uykusuz kaÎdım, terk etmedi sevdan beni.


Öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle garip. Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hayının. 


Vurulsam kaybolsam derim, çırılçıplak, bir kavgada, erkekçe olsun isterim, dostluk da, düşmanlık da. 


Leyla! Çaresizliğimden gayri hiç bir kabahatim yok benim. 


Vurulmuşum, düşüm gecelerden kara, bir hayra yoranım çıkmaz. Canım alırlar ecelsiz, sığdıramam kitaplara. Şifre buyurmuş bir paşa, vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız…


Mağlup mu desem mahcup mu ama ikisi de değil. Ben garip, sen güzel dünya umutlu öyle bir tuhafım bu akşamüstü sevgilim canavar götürür gibi iki yanım iki süngü…


Salavat getirir dağ dağ taburlar narlı bahçe üzere, kanlı bir akşam gelen elçi değil Azrail olsun, anam avradım olsun kaçarsam. 


Her dilediklerini yapsınlar. İsterlerse sinirlerimi, etlerimi, kemiklerimi, adımı, sanımı, cımbızlarla tek tek alsınlar. Unuttum, korkmayı sakınmayı. Seni alamazlar benden. Tılsım bu işte. Ayakta, fırtına gibi beni tutan bu. 


Seni ölesiye öperim canım. Nerde o ölüm! Tanrı bana kepazelik ölümler sundu hep.


Elbette ki önce sen! Nem var ki başka! Ha, neyini mi merak ederim? Serçe parmağındaki tüyden, kulak memendeki tatarcık ısırığına, düşlerine, esnemene, şıpıdık terlikle mutfaktan çıkışına kadar nen varsa! Gözlerini öperim. Ama gene yarımım.


Sabah gözlerimi sana açarım. Akşam uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade baş dönmesini bulurum.


''Bir daha dünyaya gelsem aynı hayatı, daha ustaca ve korkusuz yaşarım.
Ama bu sefer seni tanımakta gecikmem...''


''Deli kadınlar iyidir... Onları çok severim. Çünkü ne kahkahaları tutsak, ne gözyaşları sınırlı, ne arzuları mahpus, ne öfkeleri prangalıdır..."


Bunlar, engerekler ve çıyanlardır, bunlar, aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları, tanı da büyü. Bu, namustur künyemize kazınmış, bu da sabır, ağulardan süzülmüş. Sarıl bunlara sarıl da büyü. 


“Merhaba canım. Mektubun gecikti gene. Belki de ne yazacağını kestiremiyorsun! Oysa adını yazman yeter. Görünce içim aydınlanıyor.”


Dişine zar, boynuna ter olasım gelir.
Gün yirmi dört saat seni düşünmek.
Ne yüce, ne sonsuz bir duygu bu bilir misin ki…?


Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Yiğitliğim ve rivayet olunan erkekliğim bundandır... Ama senin mecburun olmak, beni hiç mi hiç küçültmüyor. Aksine yüceltiyorsun, İNSAN ediyorsun, yaşatıyorsun...


İçmek! Gözlerinde içmek ay ışığını. Varmak! Gözlerinde varmak can tılsımına. Gözlerin hani?


Ben bütün bu manasız iç sıkıntılarından senin var olduğunu hatırlayarak sıyrılıyorum.


Sen ister dostum ol ister sevgilim, yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiçbir isteğim yok.


Beni asıl üzen yaşayışını hor görürcesine kendini savrukluğa vermendir. Aslında yalnızlık duymayan, can sıkıntısı çekmeyen sade hayvanlardır!


Elbette ki önce sen! Nem var ki başka! Ha, neyini mi merak ederim? Serçe parmağındaki tüyden, kulak memendeki tatarcık ısırığına, düşlerine, esnemene, şıpıdık terlikle mutfaktan çıkışına kadar nen varsa!


Ve nelere baskın gelmezdi ki, seni düşünmenin tadı.


Giden gitmiş, hüznü ayaklandırmak boşuna…


Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.  Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,  Anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...


Kirvem haÎÎarımı aynı böyÎe yaz rivayet sanıÎır beÎki, güÎ memeÎer değiÎ domdom kurşunu paramparça ağzımdaki.


Düşün! Uzay çağında bir ayağımız, ham çarık, kıÎ çorapta oÎsa da biri, düşün, oÎasıIık, atom fiziği,ve bizi biz eden amansız sevda.


VuruÎmuşum düşüm, geceÎerden kara.bir hayra yoranım çıkmaz canım aÎırÎar eceÎsiz, sığdıramam kitapÎara.


Sen de Yorum Yap veya Sözünü Yaz